Sephora Neden Kapılarını Kilitliyor?
Global kozmetik pazarında Amazon ve TikTok hızla büyürken, Sephora neden "zor olanı" seçiyor? Girişi zorlaştıran, yüksek maliyetli bu seçici iş modelinin Türkiye pazarındaki stratejik analizi.
Global kozmetik pazarında oyunun kuralları değişti. Amazon “en ucuz”, TikTok “en hızlı” olmaya oynarken Sephora tam tersini yapıyor. “En zor” olmaya oynuyor.
Peki, markalar neden bu kadar yüksek maliyetli ve yorucu bir “girilemeyen kale” stratejisine boyun eğiyor?
Pazarda Kartlar Yeniden Dağıtılıyor
Kozmetik sektörü dışarıdan bakıldığında büyüyor gibi görünse de, içeride kan gövdeyi götürüyor. Amazon fiyat kırarak, TikTok Shop ise viral içerik hızıyla pazarı domine etmeye çalışıyor. Ancak Sephora, bu “herkese açık” modelin aksine, kapılarını daraltıyor.
Marka, raflarına girmeyi kasıtlı olarak zorlaştırıyor 2 yıllık özel anlaşmalar (exclusivity), yüksek raf bedelleri, saha ekibi zorunlulukları ve devasa pazarlama bütçeleri... Sephora artık bir satış kanalı değil, geçilmesi gereken zorlu bir “eşik” konumunda. Bu model, markayı sadece bir perakendeci olmaktan çıkarıp, trendleri belirleyen ve “onaylayan” bir otoriteye dönüştürüyor.
İnternet, bir zamanlar bilgiye erişim devrimiydi şimdi ise bir “gürültü” çöplüğü. Herkesin ürün sattığı, her influencer’ın “bu mucizevi krem” diye bağırdığı bir ortamda, tüketicinin en büyük sorunu “güven” haline geldi.
İşte Sephora’nın dehası (veya kurnazlığı) burada devreye giriyor.
“Buradaysa Bir Nedeni Vardır” Algısı
Amazon veya Trendyol bir pazar yeridir her şey bulunur. Ama Sephora, o popüler gece kulübünün kapısındaki “seçici güvenlik görevlisi” gibidir. İçeri girmek zordur, kıyafet kuralı vardır, tipine bakarlar. Bu zorluk, içerideki müşteriye şu mesajı verir: “Buradaki hiçbir şey çöp değil.” Sephora, perakendecilik yapmıyor küratörlük yapıyor.
Türkiye Pazarındaki “Güven” Açığı
Bu modelin Türkiye’de neden globalden bile daha iyi çalıştığını anlamak zor değil. Türkiye pazarı çok dinamik ama bir o kadar da kaotik. Trendler bir gecede parlayıp sönüyor. Tüketici, sahte ürünlerden, abartılmış reklamlardan yorulmuş durumda.
Türkiye tüketicisi için Sephora etiketi, bir nevi “Mavi Tik” (Onay Rozeti) işlevi görüyor. Markalar, Sephora rafında yer almak için devasa bütçeleri ve o yorucu şartları göze alıyorlar. Neden? Çünkü o raf, onlara sadece ciro getirmiyor itibar kazandırıyor.
Bugün “Vanilla Girl” akımı ya da “Body Mist” trendi konuşuluyorsa, Sephora bunu aylar önce görüp o rafa koyduğu içindir. Onlar trendi takip etmiyor, trendin geçeceği yola pusu kuruyorlar.
Amazon’da fiyat savaşına girip kâr marjınızı eritebilirsiniz. TikTok’ta viral olup stoklarınızı bir saatte tüketebilirsiniz (ve ertesi gün unutulabilirsiniz). Ancak Sephora’da “kalıcı” olabilmek, markanızın rüştünü ispat etmesi demektir.
Bu haberden çıkaracağımız en büyük ders şu
Büyümek, her zaman “her yere yayılmak” demek değildir. Bazen büyümek; hayır diyebilmek, standartları yükseltmek ve erişilmesi zor olmaktır.
Sephora, “erişilebilir lüks” kavramını, “ulaşılması zor bir kulüp” havasına sokarak kazanıyor. Markalar şikayet etse de, o kapıda beklemeye devam edecekler. Çünkü ormanda hayatta kalmak istiyorsanız, aslanın yanından ayrılmamanız gerekir.
Sizce hangisi daha sürdürülebilir?
Her yerde olup fiyat kırmak mı, yoksa zor olup değer yaratmak mı?


